Millet 28 Şubat’ın Neresinde

fatih-yalcinTam on beş yıl önce bugün Türk siyasi hayatı kökleri Osmanlı’ya kadar uzanan bir geleneğin uzantısı olan gayr-ı meşru bir hamleyle travmatik bir müdahaleyle karşı karşıya kaldı. Bugün hatırlarken tüylerimizin diken diken olduğu bu süreç toplum mühendisliği uygulamasının başarılı bir uygulaması olarak tarihteki yerini aldı.
İyi bir sınav veremedik.
Siyasetçilerimiz sınıfta kaldı.
Sivil toplum örgütleri sınıfta kaldı.
İş dünyası sınıfta kaldı.
Bugün demokrasi nutukları çeken aydınlar, gazeteciler, televizyoncular sınıfta kaldı.
Millete reva görüleni sineye çeken, sineye çekmeyi bırakın destekleyen, alkışlayan herkes sınıfta kaldı.
İkbal kaygısıyla, susan, saklanan, hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam eden kim, hangi kuruluş varsa sınıfta kaldı.
Hepsinden önemlisi topyekûn bir millet sınıfta kaldı.
Millet olarak oldum olası demokratik refleksleri zayıf olan bizler, o güne kadar yapılan müdahalelere ses çıkartmadığı gibi o günde sessiz kalmayı, sineye çekmeyi tercih etti.
Biz bu tavrı daha doğrusu tavırsızlığı bir yerlerden hatırlıyorduk aslında…
Rahmetli Menderes idam edilirken de aynı tavırsızlıkla ittifak etmiştik millet olarak.
12 Eylül de gencecik çocuklar darağaçlarına gönderilirken de aynı tavırsızlığı sahneledik umarsızca.
Tavırsız kaldıkça bir yerlere, birilerine sonrası için cesaret ve destek verdiğimizi ya fark etmedik ya da fark etmek istemedik.
“İstemezuk” naralarıyla padişah deviren Yeniçeri kabadayılığına karşı durmayanların mirasıydı bu gelenek.
İktidarı eline aldığında “padişahım çok yaşa” naralarıyla alkışladığımız ama sarayların mahzenlerinde katledilirken sırtımızı çevirdiğimiz, her kim varsa onların ahıydı millet olarak ödediğimiz bedel.
28 Şubat’ta yaşananlar da aynı senaryonun, milletin tavırsızlığına karşı edindikleri tecrübeyi iktidarı elde etmek ve sağlamlaştırmak için kullananların yazdığı senaryonun figüranlığı benimsemiş bir milletçe yeniden sahnelenmesinden başka bir şey değildir.
Bugün geçmiş için gözyaşı dökenleri samimi bulmak o kadar zor ki.
Bana bugün konuşanların en yiğidi, en samimisi bu sürece destek verdiğini ve pişman olmadığını açıkça ifade eden Ataol Behramoğlu gibi geliyor. En azından o dün yaptığını inkâr ederek demokrasi havariliği yapmıyor.
Behramoğlu, o kadar yiğitleşiyor ki bugünle ilgili olarak da “Bakacağız, göreceğiz ülke nereye doğru gidiyor. Devam etsinler oy vermeye. Toplumun uyarılması lazım, aydınlatılması lazım. Her toplumun kendine özgü gerçekleri var. Ben darbe iyidir, demokrasi kötüdür demiyorum. Asla böyle bir şeyi savunmuyorum. Ama gerekirse olabilir.” demekten bir anlamda milleti tehdit etmekten de geri durmuyor.
Hasan Öztürk’ün gündeme taşıdığı 28 Şubat’ın enlerine gelince. Yukarıdaki ifadelerden de anlaşılabileceği gibi bu sürecin sorumlularını birkaç kurum ve isme indirgemeyi kendimizi meşrulaştırmak için yapılmış bir hamle olarak görüyorum.
Ama bu sürecin kahramanlarını, sadece isimlerini zikrederek değil neler yaptıklarının da ayrıntısına girerek anlatmanın bir vefa borcu olduğunu düşünüyorum.
28 Şubat’ın en büyük kahramanı, “Namlusunu halkına çevirmiş selam durmam” diyerek siyasetçilerin kendisine mikrofon uzatılmasın diye köşe bucak saklandığı bir dönem de her şeyi göze alarak dik duruş sergileyen, milletin yanında olmayı her türlü ikbal vaadinin önünde tutan Muhsin Yazıcıoğlu’dur. Böyle bir kahramanın şahadet sürecinin hala aydınlatılamamış olması aslında toplumsal duyarsızlığımızın bugüne yansıyan bir göstergesi. Arama kurtarma çalışmaları sırasında ihmali olan, kamu görevlilerinin hiçbirisinin hala bedel ödememiş olmasına nasıl bir açıklama getirebiliriz bilmiyorum. Refahyol hükümetin kurulması sürecinde ve ardından 28 Şubat sürecinde göstermiş olduğu irade milletin nezdinde siyaseten itibar görmedi. Ona ancak cenaze töreninde itibar gösterebildik. Kendini rahmet, minnet ve şükranla anıyoruz.
Bir diğer Kahraman Batı Çalışma Grubunu deşifre eden ve bütün tehditlere rağmen dik durmayı başaran bir başka siyasetçi Hasan Celal Güzel’dir. Demokrasi ve insan haklarıyla ilgili olarak yaptığı konuşmalar nedeniyle hakkında bir sürü dava açılmış ama bu baskıların hiçbiri onu yıldırmamıştı. 28 Temmuz 1997 yılında 28 Şubatın sorumluları aleyhinde dava açma cesaretini göstermesi bile başı başına bir kahramanlıktı. Bu tavrının bedeli olarak hapis yatmış, siyaset yasağı almıştı. O da millet nezdinde siyaseten teveccüh görmemiş ama demokrasi mücadelesine devam etmiştir. Kendisi hala yazıları ve konuşmalarıyla milletin yolunu aydınlatmaya ve demokrasi mücadelesine devam ediyor.
Bu sürecin bir diğer kahramanı ise dönemin İçişleri Bakanı ve halen siyasi hayatına devam eden Meral Akşener’dir. 28 Şubat müdahalesini meşrulaştırmak adına brifingler veren Genel Kurmay Başkanlığına yakın görünmek adına askeri tahrik eden, düzenledikleri brifinglere çağrılmak için araya adam koyan aydın, bürokrat, gazetecilere inat valileri Ankara’da toplayarak “Böyle bir brifinge hangi vali icabet ederse görevden alırım” deme cesaretini gösterir Meral Akşener.
Bugün, günah çıkartan, saklandıkları yerlerde yaptıkları kahramanlıkları anlatanlara inat;
Teşekkürler Muhsin Yazıcıoğlu.
Teşekkürler Hasan Celal Güzel.
Teşekkürler Meral Akşener.
Ve teşekkürler adını burada anamadığım bütün kahramanlar.
Ödediğiniz bedellerin mükâfatını tarihin şeref levhalarında bulmanız ümidiyle…

Önce LİYAKAT, sonra HAK..!

GİRİŞ YAP